Salı, Ağustos 08, 2006

Paranoya Günlüğüm 4 - Prensipler

Suyun altındayım.

Karşımda, suyun dibinde, fanatik bir budistin bir hindu ineği görünce alacağı meditasyon pozisyonuna girmiş ingiliz bir kız var. Şişkin yanakları her ne kadar fotojenik olmasa da, içinde barındırdıkları hava itibariyle yaşamsal önem ihtiva ediyorlar. Parmağım yine deklanşörde. Ufacık bir parmak hareketiyle makinanın perdesini saniyenin altıda birine tekabul edebilecek bir zaman dilimi için serbest bırakan mekanizmayı tetikliyorum. Muhattabın, yani modelin, o anki ruhunu normalden beş kat fazla şişkin yanaklarıyla tek karelik fotoğraf filmine hapsediyorum.

PRENSİPLER

Suyun dışındayım.

Dasha... Litvanyalı, sarışın, güzel...

"Have you got time for a walk?" diyor,
"Hay hay!" diyorum.

Aval aval bakıyor yüzüme.

Tekrar "Hay hay!" diyorum "means of course!"

Yüzü gülüyor cıvırın. Sonradan öğreniyorum, on yedi yaşında.
Pat diye tutuyor elimi vıcık vıcık terli sol eliyle.
"Hoop!" diyorum içimden,
Onun aklında sevişmek, benim aklımda ellerinin ne kadar temiz olduğu var. Çekiyorum elimi.
"Ups!" diyorum ortak lisanda "burada elini tutamam."
Sorgulayıcı bir bakış takınıyor hiç birşey söylemeden.
"Üzgünüm prensiplere aykırı." diyorum "çalışanlar ve müşteriler yerlerini bilmeli."
Uydurduğum mazerete ben bile inanıyorum. Anlayışlı ve geri çevrilmekten kaynaklı ezikliğiyle başını eğiyor önüne.
"Keşke," diyorum içimden "elleri soğuk ve kuru olsaydı. Yaşı da yirmi iki, yirmi üç mesela..."
Göz kırpıyorum hatuna. Masum bir öpücük dudak ve yanağın birleştiği noktaya.
"Elveda..."

Örnekte görüldüğü gibi, Türkiye'de turizmin katli, hizmet sektöründe çalışanların azgınlığından değil.
Kılı kırk yarmasaydım, taviz verseydim seçiciliğimden mesela, mutlu dönecekti ülkesine bir manyak daha...
Örnekler çeşitlendirilebilir.

Hiç yorum yok: