Salı, Ağustos 08, 2006

Paranoya Günlüğüm 7 - Varlık


Hırıltılı bir vantilatörün kendini bile soğutmaktan aciz rüzgarı çıplak vücuduma vururken, arabayı yanına çektiğim mezarlık duvarına bakarak gelip giden, geçici hafızalarına "Paparazzi Harun"u kaydedip zamanı gelince silecek olan insanları düşünüyorum.

Acaba onların mezarları hangi ülkenin topraklarında olacak, ya da külleri hangi denizin yaldır yaldır esen rüzgarları tarafından taşınacak semada? Daha da önemlisi, benim bu mevcudiyet içerisindeki son günlerim nasıl geçecek, çemberin ağırlık noktasındaki adam nereye gömülecek?

Kendimi fotoğraf makinasının ezici ağırlığından kurtarır kurtarmaz dehlizlerinde boğulduğum varoluşçu gerçekçilik eskisi kadar yakmıyor canımı. Eskiden günün yüzde doksanını kapsayan boş vakit şimdi günün sadece yüzde bir ila ikisini kapsadığından yaratılan sorunların niceliğinde de bir düşme oluşuyor kuşkusuz.

Ne bileyim, artık fotoğraf makinasına kızıyorum tutukluk yaptığında. Ya da ben makinayla çekim yaparken tam önümde havuza atlayıp üstümü başımı ıslatan veletlere... Daha sağlıklı kuşkusuz.

Fotoğraflar başkalarının anılarıdır. Bu yargıya varmak, benim gibi, hayatın sadece üç saniyeden oluştuğunu düşünen insanlar için hiç de zor değildir. Bir saniye geçmiş, bir saniye şimdiki zaman bir saniye de gelecek için... Ondan öncesi başkalarının hayatları sınırı içerisinde yer alır. Şöyle ki ben geçmişi hatırlamam. Bu özellik zaman zaman surları arkasına saklanılan bir mazeret olur, zaman zaman ise büyük bir utanç kaynağı...

Fotoğraflar, diyordum, başkalarının anılarıdır, sadece başkalarının fotoğraflarını çektiğimden değil. Bugün çok uzun süredir sakladığım bir makara filmi baskıya yolladım. Rock The Nations festivalinde Ilis Sullivan, ben ve diğerlerinin fotoğraf filmlerine sıkıştırılmış ruhlarını içeren makaraydı bu.

Baskı geldi...

Sonrası hayal kırıklığı... Fotoğraflardaki kişiler biz değildik. Benim yüzüme sahip, yağlı uzun saçlı, kapkara giyinmiş bir genç, yanındaki Ilis'in yüzüne sahip, kıvır kıvır uzun saçlı tipin koluna girmiş el sallıyordu bir fotoğrafta. Diğer bir pozda Cihangir muhiti seçilmişti fon olarak, başka birinde Tünel...

Ne düşünüyorum biliyor musunuz?

O yuvarlak çerçeveli Janis Joplin modeli güneş gözlüğünün arkasından bakan pislik içindeki kopyam ne düşünüyordu acaba kapalı çarşıda poz verirken?

Binlerce liralık makinanın ağırlığı beni çağırdığından aklımın absürd saçıntılarına son veriyorum şimdilik.

Zaman önümde havuza atlayıp beni ıslatanlara kızma zamanıdır...

Hiç yorum yok: