Cuma, Mart 16, 2007

Ufak Notlar

Gece, tülünü yavaşça indirdi. Odadaki nesneler soğruldular. Ortaya çıkan da koca bir karanlık oldu. Bu koca karanlık içinde hücreler canlandılar, bir araya gelerek oluşturdukları ilahi bina bir insana aitti. Bir erkeğe... Erkek dediysem, öyle parfüm reklamlarında ya da body building salonlarında görmeye alıştığınız tiplerden değil hani. Senin gibi, benim gibi.

Canlanan hücrelerinin kaslarına elektriksel şoklar uygulamasıyla bacağı sekiyor. Seken bacak da ister istemez başka bir ilahi binaya çarpıyor. Bu ilahi bina diğeri gibi değil. Daha estetik inşaa edilmiş. Barok döneminin ürkütücü ihtişamını yansıtıyor.

Neyse, konuya dönelim, çarpan bacağın etkisiyle bir kadına ait olan estetik ilahi bina, enerjinin korunumu, enerjiler arası dönüşüm, yer çekimi, etki tepki prensibi gibi bünyesinde barındırdığı bilimum güç ve karşı koyma elementini kendisini hedef alan sekmiş bacağı nişanlayarak serbest bırakıyor.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Dyron uyandı. Yatağının yanında bulduğu bir terliği ayağına geçirmekle uğraşıyordu. Bu sırada ince oda duvarlarından geçen annesinin sesi kulaklarını tırmalıyordu.

- Lacivert bir mantar. Her yerde noktacıklar var. Evet, beyaz. Hayır, hayır Noktacıklar her yerde değil, sadece mantarın üzerinde.

Anlaşılan anne telefonda konuşuyordu.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Kafam güzel... Her zamanki gibi anlatmak isteyip de anlatamadıklarım var cebimde. Hmm, kötü bir benzetme... Olsun, önemli olan samimiyet. Kendi kendime konuşmayı özleyeceğim aklıma gelmezdi. Aylar boyunca kendi kendime konuşmuş ve bunu fark etmiş olmaktan dolayı iğrenç bir öfke duymuştum. Sonra terapiler başladı. Duygusal terapiler, bitkisel terapiler, hem dugusal hem bitkisel terapiler, hayvani terapiler... İtiraf edeyim, bunların hiç birinin işe yarayacağını sanmıyordum. Anlaşılan en azından biri yaramış, farkında bile olmadan kendi kendime konuşma alışkanlığından kurtulmuşum. Ama bu günlerde sanki tekrar başladım kendi kendimle münakaşaya girmeye. Anlayamıyorum, en değer verdiğim varlıkla neden münakaşaya giriyorum.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu açıdan baktığımda, dudaklarında sabitlenmiş sol el parmaklarını kıvrık bir pozisyonda görebiliyorum. Sol kolunun oluşturduğu yay, yumuşak açılarla yarı çıplak omzuna bağlanıyor.Omzun duvarla paralel dururken yer çekimine her zamanki gibi maksimum mukavemet gösteren göğüslerinden biri hafif bir şişkinlikle kolunun oluşturduğu yaya bağlanıyor.Tenini saran turkuaz kumaşın altında bir de beyaz fanila gizli. Parmakların hala dudaklarında. Gamzelerin uyanmış, senin de gözlerini açmanı bekliyor. Saçların, paha biçilemez japon orman orkideleri beyaz bir kumaş üzerine nasıl yayılırsa, aynen öyle yayılıyor yastığın üzerine. Sağ kolun da yastığın altında. Yastığının şişkin tarzına bakılırsa kolunla epey eğleniyor gibi. Nesneler bile kapılıyor senden yayılan elektromanyetik çekime. Sol kolunda bulunan saat durmuş uykunu fırsat bilip dinleniyor. Kahverengi gözlerin göz kapakların arkasına saklanmış siesta yapıyor. Gözlerimle görebildiklerim bunlar. Geri kalan tüm ilgi çekici detaylar yeşil, sarı, mavi ve turkuaz renklerinde karelerle kaplı bir battaniyenin altına kalıyor. Biliyorum onları da. Ama bu konuda daha nesnel bir yaklaşım için şu an görüyor olmayı tercih ederdim... Hmm, görmektense dokunmak da olabilirdi aslında. Evet, küçük bir pozisyon değişimi yaşadın yattığın yerde ve sanırım rüya görüyorsun. sol kolunda ve sağ bacağında ani titremeler görebiliyorum. Sol dizin battaniyeyi kaldırabildiğince yukarıya kaldırmış, izafi biçimde rahatsız görünen bir pozisyon oluşturmuş durumda. Biraz burnunu, biraz da yanağını kaşıdın. Ya çok rahatsızsın, ya da rüya görüyor olmalısın. Az önceki pozisyonuna geri döndün. Yalnız Kaşık Pozisyonu bu. Ancak şu anki açın, kalbinin içinde bulunduğu göğüs kafesinin hemen dışında bulunan yumuşak, sıcak ve çekici silahlarınla daha samimi bir şekilde yüzleşmemi sağladı. Boynundan aşağıya inerken çukurlaşıp iki göğsünün arasına uzanan tutku vadisi diğer tüm detayları anlık da olasa görünmez kıldı. Sanatsal bir haz bu. Estetik... Ortada estetik bir suje var, estetik bir bakış açısı ve estetik bir atmosfer...Evet, biraz abartıyor olabilirim. Ama sevgi dediğimiz eflatun tülün altında herşey biraz daha farklı görünüyor.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Saat 22:00...Favorite Game dinliyoruz. Daha doğrusu ben dinliyorum, sen bilinçsizce duyuyorsun. Artık uyumak istiyorum. Uyumak zorundayım. Klavyene bayılırsam alnımla hangi harfleri basarım merak etmiyor değilim. Ama tecrübe edemeyecek kadar yatağımı özledim. Kafamda gitmek var ama kafam aynı zamanda bomboş olduğu için arzular ve gerçekler arasında bağlantı kuramıyorum. Seni öpmek istiyorum, biraz da koklamak belki. Terini tekrar terimde hissetmek...Terimle bile hissedebilmiştim seni. Kendinle ilgili ne düşünürsün bilmem ama, seni ilk çıplak gördüğümde kendimi Venüs heykelinin kollu haline bakıyormuş gibi hissettim. Abartmıyorum, bu sefer değil. Kaşının üzerine düşmüş bir tutam saç ellerimi kendilerine dokunmaları için hipnotize ediyor sanki. (: Böyle gidersem "niyeti bozmak" deyimini cümle içinde kullanmakta çok rahat referans alabileceğimiz geçmiş bir tecrübeyi hatırlama şansımız olacak ileride. Evet, seviyorum seni. Deliler gibi de özleyeceğim. Ve sen, benim için çeperinle sınırlı değilsin. Ufacık bir öpücükten sonra, harun dışarıda...

Hiç yorum yok: