Cuma, Mart 16, 2007

Bir Şehir Nasıl Düşer

Bir şehir nasıl düşer, artık biliyorum.

Tüm nesnelere yapışık renkler, saatte seksen kilometre hızla giden bir tren tarafından vakumlanarak sökülüp alındığında, altlarındaki gri tonlar gözüne batmaya başladığında düşer bir şehir...

Giden birinin ardından bakarken, ciğerlerinin dibinde gürül gürül yanan tüm çalı çırpıya rağmen ağlayamadığında düşer...

Ufuk çizgisinde gözden yiten bir treni donuk gözlerle izlerken, duyduğun son tren ıslığıyla titremeye başlayan içindeki telin akordunun yerinde olduğunu fark etmen ve o telin yumuşak ezgilerinin kendinden başkasını etkileyemeyeceğini anlamanla düşer...

Tren gittikten on dakika sonra peronlar boşaldığında düşer bir şehir, çünkü bilirsin, içindeki bitmek tükenmek bilmez yalnızlığı yansıtır etrafındaki sessizlik.

Çöküp kaldığın bankta soğuk kemiklerini keserken, bir insanı bu kadar fazla sevebildiğin için kendini özel saydığında düşer. Çünkü içinden bir ses sürekli boktan bir sürüngenden başka birşey olmadığını söyler sana...

Bir sonraki tren peronlardan birine yanaştığında düşer bu lanet şehir. Donuk gözlerin çocuksu bir umutla inen yolcuları süzer tek tek, aradığını bulamadığında ve son yolcu da peronları terk ettiğinde düşer şehir.

Telefonunu eline aldığında, rehbere göz atarken sarılıp ağlayabileceğin tek bir insan dahi olmadığını anladığında düşer bir şehir.

Evine doğru yürürken, yol üzerindeki tüm binaların çıtırtılar çıkararak üzerine geldiğini fark ettiğinde ve kendini hiç tanımadığın bir sokakta yön duygusundan yoksun bulduğunda düşer...

Sokağın sonunda çöpleri kurcalayan bir kedi gördüğünde ve o kediye sarılıp ağladığında, hıçkırıklar içinde hikayeni anlattığında düşer bir şehir ve o kedi umursamazca kaçıp gittiğinde...

O da değil de, bir şehir ne zaman düşer biliyor musun? Aynı gece, telefonuna "Aramayı unutmuşum ama şimdi geldim eve. Herşey için teşekkürler" diye bir mesaj geldiğinde...

En nihayetinde, şehirler düşer. Bu nihai edim değildir önemli olan. Gerekçedir... ve insan, gerekçesinin ne kadar geçerli olduğunu düşünürse, o kadar dibe batar şehir. Tabi düşmek, bir şehrin başına gelen son şey değildir. Onu yeniden cennette bir bulutun üzerine koymak yine bir gerekçenin işidir. Herşeye rağmen, bir gerekçesi olduğu için mutlu olanlardanım ben ama bir şehir nasıl düşer, artık biliyorum...

Hiç yorum yok: