Cumartesi, Ekim 28, 2006

Başka Bir Bilinçakışının Anatomisi

Hepimiz bir bataklık içinde yaşıyoruz. Sadece bazılarımız yıldızlara bakıyor.

Oscar Wilde



Terliyorsun. Oda sıcak olmalı. Ben hissetmiyorum.

Yaramaz bacaklarım oturduğun bilgisayar sandalyesinin tekerlekleriyle oynuyor. Kötü kötü bakıyorsun. Bu bakışın soğukluğu içimi titretiyor.

Saat akşamın dördü.

Kolonlarından birinin üzerindeki fosforlu melek bizi işaret ediyor kendi kendine yakınırken. Pano ilgisiz.

Büyük bir gürültü hâkim mikrokosmosunda. Odanın sürekli sakinleri bile bağırıp çağırıyor dikkat dağıtmak için. Yanımızdan geçen yeni uyanmış ve durumdan habersiz kediyi kuyruğundan tutup koltukların arasına çekiyor Peggy, Plump Fiction’ın kahramanı.

“Şşt!”

Koca gözleriyle manasız manasız bakıyor kedi. Peggy;

“Felaket!”

Kedi şaşırıyor;

“Harun mu yoksa?”

Buz gibi bir hüzün yayılıyor Peggy’nin yüzüne.

Hemen koltuklardan birine tırmanan kedi kıyafetlerin arasından korkmuş gözlerle bakıyor siluetlerimize.

Aklındaki karanlık düşüncelerin elektriği oturduğum yerden hissedilebiliyor.
Bir sivrisinek başını pencereden sokup emilecek kan var mı diye kontrol ediyor.

Habersizim.

Oysa posterler, kediler, tüm biblolar ve mobilyalar olacakları biliyor... Pano hala ilgisiz.

Gözlerimin içine bakıyorsun; dudağın hareket ediyor. Bu sırada apartmanın hemen dışında bir kompresör asfaltı delmek için deli gibi çalışmaya başlıyor, kolonlarından yayılan müzik camları titretiyor, talim uçuşundaki bir uçak güzergâh olarak apartmanın üstünü seçiyor.

“Olduğumuz şeyi” diyorsun, “bırakmalıyız bence.”

Sesin cıva yoğunluğundaki havayı ittirerek kendine yol açmaya çalışıyor. Hidrojen, oksijen ve karbon gibi havayı oluşturan atomlar algılarımı önlemek için birbirlerine sarılarak yoğunlaşıyor. Korkmuş bir parça şaşkın azot kulağıma kaçıyor. Ürperiyorum

“Problem değil…”

Kafanı aşağı eğiyorsun. Gözümden çıkan ve yoğunlaşmış havada ilerleyemeyen bir parça parıltı yere düşüp ölüyor.

Çaresizlik bu. Kelimeler fazla geliyor. Ne zaman tanımlamaya kalksam bu durumu ardından aşırı doz sakinleştirici almam gerekiyor.

Bir gün kan ter içinde kalmama sebep olacak denli sıcak odamda yalnızlığıma sarılacağımı bilir gibiyim şimdiden.

Zaman geçiyor.

Sonra biraz daha geçiyor.

Şimdi yüzlerce insanı kapsayan debisiyle akan yolda birer cenaze ağıtçısı gibi ilerliyoruz. Herkes bize bakıyor. Göğüslerimizin içinde taşıdığımız paramparça etler kalplerimize ait. Huzurevinde kalan yaşlılar gibi görünüyor olabiliriz, işin kötüsü dediğim gibi, herkes bize bakıyor. Rahatsızlık katsayım santigrat cinsinde suyun kaynama sıcaklığıyla eşdeğer.

Biz - Biz = Metamorfoz;

Dünya eskisinden daha da büyük şimdi, atmosfer basıncı tüm kemiklerimi çatırdatıyor.

Hiç yorum yok: